Dünya Ruh Sağlığı Günü

İnsanoğlunun ruhunu mahvettiler; kanaatimce onun gününü kutluyorlar bugünlerde!

“Sağlık, daha çok sağlık” dedikçe sorunları katladılar. “İlaç, tedavi” diye diye hastalık hallerini düşürmediler, bilakis tavan yaptırdılar. Bu kadar uzman bolluğu, bu oranda ilaç tüketimi söz konusu ama hastalıklar düşmüyor; bilakis katlanarak artıyor.

Daha da artar! Hesap sorulmadığı, bu sektöre adeta kutsal bir dogma gibi yaklaşıldığı sürece!

Dünya ruh sağlığı günüymüş bu gün!

Kendi ayıbı yüzüne söylenmeyen ayıbını hüner sanırmış. Kendi dağ gibi sorunlarını unutanlar oturmuş, gündemi belirlemiş, toplumların en mühim sorununu tespit etmişler.

İlgili platform bu senenin gündemini “depresyon” olarak belirlemiş!

İyi etmiş!

Ne uğraşacaklar yüzde biri bile bulmayan akıl hastalıklarıyla vs.

En karlısı depresyon! Üstelik sekiz – on türü ile dilediğini depresyon sayabilme imkanın da var!

Tek sorun, asrın hastalığı denilen bu “illetin” hızla kaybolan prestiji!

Sadece bu prestiji korumak gerekiyor, gerisi çocuk oyuncağı!

Bunun için de kendileri için bu en önemli günde, en önemli kurumdan, en güçlü bir vurgu ile tekrardan ilan etmek gerekiyor “depresyon salgını var” yalanlarını!

Ki toplumlar depresyona dair yitirmeye yüz tutan inançlarını tekrar geri kazanabilsinler!

Tek sorun bu! Gerisi kolay!

Çıkacak sonuç belli. Ben şimdiden duyurayım size!

Boş yere o sonucu beklemenize gerek yok!

“Depresyon asrın sorunu!”

“Acil önlem alınmazsa şu kadar zaman içinde…” (Acil önlemden kasıt antidepresan giderlerinin daha da artırılması, ilgili devletlerin bu konuda daha müşfik davranması. Ayrıca ilgili hekimlerin özlük haklarının daha iyi hale getirilmesi; böylece parasal bolluğun bereketi içinde daha az vicdani baskı hissederek ilaç reçete etmelerinin sağlanması)

Onlara göre bu yüksek sesli propaganda sonunda insanlar kaygıya kapılacak, “Depresyon bu kadar yaygın bir hastalık ise benim şu yaşadığımın da öyle olma ihtimali yüksek” diyecekler.

İşi gücü bırakıp ruh halleriyle yatıp kalkmaya, yani beyinlerini dış dünyadan koparıp kendileri üzerine kilitlemeye başlayacaklar.

Böylece insanlar doğal ve geçici olan bir ruhsal süreci, “Hastaymışım, geçecekmiş, ama geçmedi, belki geçer, dur geçiyor, ama geçmedi, şu doktor iyiymiş, yo bu ilaç daha iyiymiş” diye diye cellatlarını kendi elleriyle besleyecek, kapitalist tıbbın müşfik kolları arasına tıpış tıpış koşar hale gelecekler. (Kapitalizm öyle bencil ki görüyorsunuz kendi kazancı için olan hastalıkları bile kişilerin kendisine beslettiriyor, onu bile beleşe getiriyor)

Sonuç

Bence çağımızın asıl sorunu Stockholm Sendromu! (Malum, bu “hastalığın” anlamı mağdurun kendini iğfal edene aşık olması, ona tuhaf bir biçimde ve gizil yahut aleni olarak hayranlık duymasıdır. Not: Tecavüzü sadece cinsel tecavüz olarak algılamamak lazımdır; çünkü tecavüzün  pek çok türü vardır).

izzetgullu

Psikolog

Bir yanıt yazın