KUŞ İZİ TAVUK İZİNE KARIŞIRSA
Sonra da çocuğa, “Bak anneni üzersen seni burada bırakıp gidecekler ona göre” diyen uzmanlar kaplar piyasayı haliyle!
Bu tür; meslek içinde içselleşmemiş, tamamen alan dışında oluşmuş bir bakış açısı şablonu sonra da çıkar, “Bakanlık olarak pilot uygulama sonunda şu kadar kişiyi boşanmaktan vazgeçirdik” şeklinde bir açıklama yapar.
Oysa danışmanlıkta vazgeçirmek gibi bir hedef yoktur. Sadece rehberlik edilir, içgörü kazandırılır, çatışma çözme teknikleri öğretilir eşlere, tüm bunların sonunda kişiler kendileri vazgeçerler yahut vazgeçmezler. “Vazgeçirmeyi” başarı kriteri almak danışmanların hizmet eksenini kaydır, bu işi bilimsel raydan çıkarır, sağlıksız ve riskli bir kalıba oturtur.
Evet… Danışmanın vazgeçirmek gibi direkt bir müdahale yetkisi yoktur özel hayatlar üzerinde. Kaldı ki vazgeçirmek her zaman iyi bir şey de değildir. Allah bile boşanma yolunu haram kılmamış, açık tutmuştur. Dolayısı ile neyin hayırlı olacağını sadece Allah bilebilir. Vazgeçirdik… şeklindeki tahakküm edici dil ve bu bakış açısının yansıdığı bir hizmet şablonu danışmanlık yardımının temel kodlarını bozar!
Vazgeçirmeyi hedef alan bir danışmanlık süreci tamamen ikna çabasına döner. Bu baskıcı ve yoğun çaba sonunda belki kişiler ikna olmuş da görünür, lakin bu durum daha telafisiz sorunlara kapı açabilir. İkna mantığı sonucu kişileri ruhen yoran bir ilişkiye geri döndürmek aldatmalardan tutun cinnet olaylarına varıncaya dek başka gelişmelere yol açabilir.
Danışman vazgeçirmeyi hedeflemez, sadece danışmanlık yani rehberlik eder. Bir işi dışarıdan okuyan ve kolay elde eden kişiler işte böylesi yan tuzaklara sapar, kısa sürede işin ana gövdesini rayların dışına çıkarır.
AYRICA
Alan dışı teknik bir mesleğin ve yürütülen vazifenin etkisi altında şekillenmiş bir algıyla baktıkları için meseleye; olayı, şu kadar saatlik paralı kurs eğitimini tamamlayıp tamamlamama meselesi zannederler genellikle!
Oysa bir meslek uzunca zaman içinde içselleştirilerek kazandırılır! Mesele bir mesleğin bilgileriyle donanmak kadar basit değildir sadece. Öyle olsa bilgi her yerde vardır! Hele şu bilişim ve internet çağında… Üniversiteye ne hacet!
Niye tüm fakülteler – bölümler aşağı yukarı 4 yıldır, hiç düşündük mü? Her mesleği öğrenmek için gereken süre tesadüfen aynı zamanı gerektirmesinden dolayı mı? İçlerinde abartmıyorum, 1 ayda, en fazla 1 yılda öğrenilecekleri bile vardır belki de! Amaç sadece öğretmek ve öğrenmek olsa!
Elbette ki bu kadar basit değil…
4 yıl kadar bir süre gerekir çünkü bir meslek için sadece kuru bilgi yükle(n)mek yetmez. “Şu, şu dersleri aldı, biraz da uygulama yaptı” ile meslek edinilmez. Hele hele böylesi bir eğitimle ailelerin ve çocukların sorunları; asıl içselleştirdikleri ve kendilerini hazırladıkları meslek hemşirelik, tıp ve sosyologluk olanlara emanet edilemez.
Bu kadar süre gerekir çünkü bir meslek elemanı o mesleğe ait olduğunu hissedip onu içselleştirmesi, buna huy, yapı, alışkanlık ve eğilim olarak hazır ve yatkın hale gelmesi için bu kadar zamana ihtiyaç vardır. Yoksa bir tıp hekiminin dediği gibi çocuk psikiyatrisi olmak için 1 yıl bile yeterli olur. Tabi ki, “Şu – şu sorunlar var bu alanda, bunlar da ilacı, şunlar da verilecek öneriler…” denilecek kadar basit olsaydı mesele…
“Şunları şunları hoca anlattı, bunları bunları da para verip okudunuz, şu kadar da uygulama yaptınız, haydi uzman oldunuz” mantığıyla uzman yetiştirilmez!
Bu şekilde meslek elemanını izin verdiğiniz takdirde sadece paralı kurs merkezleri yetiştirir.
Mesleği zaten danışmanlık olanlar varken alakasız mesleklere bu alanı açmak tavukla kuşu sırf kanatlarına bakarak aynı şey zannetmenin ürünüdür ki bu bazı alanlara ekstra ekmek kapısı açma kaygısının daha baskın olduğunu da gösterir. Niyet bu olmasa bile bu dışarıdan öyle algılanır.
Psikoloji ve davranış bilimleri alt yapısı olmayanları hem de asıl işi zaten bu olanlarla tıpa tıp aynı saat eğitimden geçirmek ise bazı mesleklere ne kadar az saygı duyulduğunu belli eder ülkemizde.
Bu ülkede bürokrasi tarafından en az saygı duyulan meslek psikologluk ve eğitimciliktir.
Birinin işini ziraatçiler, öbürününkini de işletmeciler yapabilir çünkü!
Velev ki yapabilsin hadi; bu en basitinden haksızlık, daha da önemlisi saygısızlıktır bu mesleklere…
Hiç mimarların mühendis olmasından, savcıların hakim sayılmasından söz edildiğini duydunuz mu? İkisi birbirinden çok mu farklıdır?
Mesele sadece alınan eğitimin benzerliği değildir çünkü!
“Belli yaştan sonra sanayide usta bile olunmaz, küçükken verilecek oraya” derler. Çiftçi belli bir zamandan sonra sanayiye gitse usta olamaz kolay kolay. İstisnaları olabilir, ancak bu kaideyi bozmaz!
Usta olmak belli eğitimlerden ve yaştan sonra zordur.
Aile danışmanlığı gibi alandaki uygulamalar da bir çeşit ustalık işidir. Her uygulamalı meslek aynı zamanda bir ustalık işidir.
Usta olmayan size daha büyük masraflar açabilir.
“Biliyor, öğrettik, bildiğini anlatır” denilebilecek bir akademeik ders verme işi değildir danışmanlık işi.
Peki ailelere ve çocuklara danışmanlık yapmak sanayide parça tamir etmekten daha mı kolaydır?
Türkiye’de evet.
Ziraatçiden eğitimci yetiştiren bir sistem sosyologdan, hemşireden ve tıpçıdan ailelere psikolojik danışman yetiştirmiş çok mu!
Teşbihte hata olmasın!
Kuş izinin tavuk izine karıştığı, “Ben yaptım bak, oldu” mantığının bu kadar yaygınlaştığı başka bir yaşam dönemi olmadı sanırım!
Kuşkusuz ki bu sonuçta, “Bu iş fakülteyle olmaz, kursa gitmek şart” diyen yahut bu propagandaya itibar eden meslektaşların da rolü büyüktür. Onlar algısal zemini hazırladı, birileri de gerekeni yaptı bir bakıma.